Yahya Bağcı’nın çalışmalarına baktığımızda zihnimize çağrışım yapan kelimeler ‘yansıma’ ve ‘yanılsama’. Yahya’nın, yanılsamaya olan ilgisini cam yüzeylere odaklanmasından görebiliyoruz bu arayışını… Onun ressam olarak, yüzeydeki renk ve ışık kırılmalarına odaklanması sanat tarihi üzerinden okumalar yapmamıza sebep oluyor.
Sanatçı işlerinde geleneksel anlamda resim tarihindeki kompozisyon anlayışına alternatif olması amaçlı, yansıma yaparak yanılsama etkisi yaratan objelerden oluşan hazır düzenlemeleri (kokteyl, masası, vitrin vb.) araç olarak kullanıyor. Cam ve benzeri malzemelere sahip nesnelerden oluşan kompozisyon, bulunduğu mekana ve zamana ait olarak her an yeni bir yanılsama meydana getiriyor. Var olan kompozisyon fotoğraflanarak iki boyutlu bir yanılsama daha yaratılıyor ve ressamın elinde tuvale aktarılırken, kurgu yeniden üçüncü boyutu verme kaygısıyla başka bir yanılsama olarak tuval yüzeyinde karşımıza çıkıyor. Bu anlamda Yahya’nın ilk serisi diyebileceğimiz kadehler ve misketlerde, sanatçının meydana getirdiği bu yanılsama döngüsünün farklı ışık ve zamanları tema edinmesi, bize aynı zamanda Monet’den Duchamp’a bir bakış sunuyor. Empresyonistler ışık ve renkten kaynaklanan görsel izlenimlerini resimlerinde yansıtmayı hedefler, reel olanın yerine o ‘an’da ışığın görsel algıya ve renge olan etkisini tuvale aktarırlar. Empresyonizmin güçlü ismi Monet, günün farklı ışıklarında yaptığı ve yine o “an”a göre isimlendirdiği işlerini galeri ortamında sergilerken, Duchamp gaz lambası önünde yaptığı resmi günışığında sergileyerek Monet’in yarattığı ironik duyusal uyarmayı ters yüz etmektedir. Sanatçının yansımadan yola çıkarak yanılsamayı resmetmesinde süreci, Yahya’nın seçtiği nesne ve kompozisyonları takip ederek onun sanatsal arayışının izini sürebiliyoruz. Misketler, gözlükler, kadehler üzerinde çalıştıktan sonra camın yansımaları onu vitrine götürüyor. Vitrinler bu serginin ana ögesi. Vitrinlerle birlikte sanatçı, yansıma ve yanılsama üzerine çalışıyor ama tüm bunların ve geleneksel resim tavrının yanı sıra devreye mekan algısı ve sosyolojik etmenler giriyor, resimdeki kavramsal derinliğin yanı sıra yüzeydeki katmanlılık da artıyor. Vitrin işlerinde, vitrinin içinde sergilenen objeler, o objelerin ışığı yansıtmaları, vitrinin kendi camından yansıyan görüntüler (mekan, figür, bulunduğu mekana ait diğer objelerin yansımaları) katman katman okunabiliyor. Bunu tuvale aktaran sanatçının geleneksel malzemeyi titizlikle kullanış biçimi dikkat çekici. Çünkü gördüğünü veya fotoğraftan aktardığını ‘gerçekçi’ bir yaklaşımla tuvale aktarıyor ve bunu yaparken boyanın üzerinde hakimiyet kurabiliyor. Yansıma ve bunun yarattığı yanılsama üzerine sanatını kurgulayan Yahya, ‘gerçekçi’ bir yaklaşımla nasıl bağ kurabilir? Bu noktada Zizek’i anmamak elde değil… Zizek, sanal gerçekçiliği, “Bak, görüyor musun; teknik oyunlarımızla öyle bir görünüş yarattık ki, en sonunda onu gerçeklik olarak görüyoruz.” cümlesiyle açıklıyor. Yahya, izleyicinin görme biçimiyle, gerçeklik algısıyla oynuyor adeta. Varsanı yaratıyor resmiyle… Tuvalden bize yansıyan imaj gerçek mi? Yanılsama mı? Bu soru bizi fotoğraf makinesi ile ressamın süreçteki işlevini sorgulamaya kadar götürüyor. Sanatçının resimlerinde var olanın ‘sanal gerçeklik’ olgusu üzerinde durduğunu, imajların belirli bölümlerini pikselleştirerek kurgulamasından görmek mümkün. Pikselleme veya imajın mozaiklenmesi ya da düşük çözünürlüklü bir dijital imaj etkisine sahip olması, görüntünün sansürlenmesi veya sansür durumuna bir eleştiri amacı taşımıyor. Amaç fotoğraf makinesi veya photoshop kaynaklı görsel bir efekt de sunmak değil, fotoğraf makinesi (tek göz/mercek) ve normal bakış (çift göz) arasındaki ilişkiyi, farklılığı sorgulamak… Böylelikle, görüntünün basit gerçekliği ve imajın yanılsama olgusunun üstünde duruyor sanatçı. Bunun yanı sıra ‘vitrin’ işlerde sosyo kültürel, sosyo ekonomik ve sosyo politik imgeleri görmek mümkün. Her bir vitrin bulunduğu evin, o ailenin geçmişini, kişisel belleğini, sahip olduklarını, anılarını yansıtıyor ve belgeliyor; bu anlamda her biri birer müzeye dönüşüyor, müze vitrinlerini akla getiriyor. Şehirdeki evlerin tüm vitrinleri aslında başlı başına müze… Ama hepsi kayıtdışı; belgelenmemiş. Yahya, bu sergisinde kendine özgü üslubuyla görsel bir imgeye dönüştürüyor. Sanatçı, yeni sergisini bu süreçlerden geçerek meydana getirirken, yine var olan sanatsal problemlere çözüm getirmeyi değil, tam aksine yeni problemler üretmeyi hedefliyor. Özlem Ünsal
ALTAMİRA SANAT GALERİSİ – MERSİN
TEL:0 324 233 03 12 – 0 533 251 69 47