Galeri İlayda 22 Ekim – 29 Kasım 2015 tarihleri arasında sezonun ilk sergisini gerçekleştiriyor. “Catharsis” adlı sergi, farklı disiplinlerde ilerleyen, çağdaş sanatımızın önde gelen genç kuşak sanatçılarını bir araya getiriyor. Sergide Deniz Yılmazlar | Karbon, Didem Yağcı, Mahmut Aydın, Manolya Çelikler, Metin Çelik ve Orkide Akkoç Sabit farklı disiplinlerden eserleriyle izleyici karşısına çıkıyorlar.
Sözcük anlamı arınma, temizlenme olan “Katarsis”, Aristoteles’in Poetica adlı yapıtından alınmış bir sözcük olup; ilgili yapıtta trajedinin seyirci üzerindeki etkisini anlatır. Literatürde, ruhun hem özgürlüğüne hem de tarafsızlığına kavuşturulmasını simgeleyen bir retorik olan “Katarsis”, özünde ruhani başkalaşmayı, hatta bunun için bazen boyut değiştirmeyi (Astral olarak) de anlatmaktadır. Katharsis sanat felsefesinin temel kavramlarından biri olmuştur ve bu alandaki içeriği günlük kullanımından çok da farklı değildir. Fakat daha derin bir kavram olarak zihinsel ve ruhsal arınmaya işaret etmekte, bir eser meydana getirmek üzere sanatsal yaratmaların koşulu olarak görülmektedir.
Sergiye katılan sanatçıların çalışmalarında bu başkalaşma, boyut değiştirme ve arınma süreçleri kimi zaman çok açık kimi zaman ise gizliden gizliye görülmektedir. Deniz Yılmazlar | Karbon ölen insanlardan kalan boşluğu sorgular. Yaşayanlar için ölen insanlardan geriye kalan -diğer birçok şeyin yanında- fotoğraflar ve ölenin yarattığı boşluktur. Seramik üzerine baskı tekniği kullanarak ürettiği son derece özgün işlerinde Yılmazlar, fotoğrafın çekildiği anda objektife bakan yüzler yerinde, bugün, ölen kişiden geriye kalan boşluğu temsil eden bir silueti kullanır. Bu siluet o kişinin yaşarken çekilmiş fotoğrafında mevcut imgesinin tam üzerine tutturulmuştur. Böylece kişinin (artık bu zamanda mekanda yokluğu ile belirlenen) yeni imgesinin ‘boşluk’ olduğu vurgulanır. Ölenin kendi varlığı bundan sonra bu boşluğun içinde gizlenir, artık sonsuza dek görünmezdir.
Didem Yağcı çalışmalarında, izleyicinin başımıza gelen gündelik olaylara ne gibi anlamlar yüklediğimizi fark etmesini, deneyimlediğimiz bu duyguların sadece varoluşumuzun nedenini sorgulatan anlar olduğunun farkına varmasını amaçlıyor. Yağcı, -kendi geliştirdiği bir özgün bir teknik ile- kompozisyondaki öznenin duygu halini, tuvale ya da eski basım kitapların yapraklarına yapıştırılmış farklı desen ve dokuda kumaşlarla figüratif olarak aktarırken, nesneler dünyasındaki çevresel objeleri ise akrilik boyayla betimliyor.
Mahmut Aydın heykellerinde insanın gelişimi ve iradesi üzerine etki eden çevresel ve toplumsal, doğal ve yapay koşullar ile zaman içerisinde yaşadığı evrimi gösteriyor. Sanatçı, biçimsel olarak heykellerinde geometrik formlarla insan bedenini birlikte kullanmakta. Duyguları en yalın hali ile anlatmayı amaçladığı figür heykellerinde, sosyo-politik temalara değinmenin yanı sıra, bedenin dıştan gelecek en ufak dürtülere karşı duyarlılığını ve değişimini ele alıyor.
Manolya Çelikler eserlerinde toplumsal cinsiyet, kimlik ve var olma kavramlarını kadına özgü olan “dikiş – nakış” ile birleştirerek farklı ifade yolları üzerine çalışmaktadır. Kadının ötekileştirilmesini merkeze alarak farklı sosyal gruplarında ötekileştirilmesi işlerinde öne aldığı bir kavramdır ve bu ötekileştirilmenin değersizleştirdiği olguların kontra özelliklerini kullanmak Çelikler’in işlerinin önemli bir yoğunluğunu teşkil eder.
Metin Çelik’in çalışmalarında, biçimin metafizik estetiği, ilk göze çarpan öğe olarak izleyiciye sunulur. Kompozisyonun bu çerçeve dâhilinde başlayan yaratım sürecine katkı sunan; Yabancılaştırma efekti, mekânda eşzamanlılık ve disiplinler arası ilişki durumu eserlerin kimliğini oluşturan diğer katmanlardır.Figürleri, modern insanin yaşamdaki “yoksunlukları” üzerine biçimlenen resimlerinde, insan bedeni üzerinde ruhsal bir dönüşüm yaratımlaşmaktadır. Zamanın yoksunlaşması, duygunun yoksunlaşması… Bu haliyle yoksunlaşan insan bu dönüşümle ruhunu yitirir ve bir “nesne” halini alır. Resimde kurgulanan bu anlayış ayni zamanda özdeşleştirmenin yitimidir. İzleyicinin duygusal bir bağlantı kurmasını engellemek ve tamamıyla akilci bir yaklaşımla gözlemci olarak kalmasını sağlayan bu Brechtyen estetik, sanatçının vurgulamak istediği yabancılaştırma öğesine işaret eder. Katharsise bilinç düzeyindeki bu karşıt yaklaşım, izleyicinin yargıya varmasında akilci olmakla birlikte; tam da durduğu yerde kalmasını sağlamak amaçlıdır.
Orkide Akkoç Sabit sergideki işi “Dark City” için; “Tekinsiz, karanlık bir şehir. Güneşin hiç doğmadığı bir yer. Tüm yaşamımız deneysel bir kurgu olabilir mi? Kader ve özgür irade arasında… Belirlenen bir amaç, yazılan bir hayat. Karanlık şehirde hapis hayatı yaşadığını bilmeyen, labirentte yaşayan insanlar. Zaman ve mekan düzleminin, gerçeğin dokusu nedir? İçinde yaşadığımız gerçeklik gerçekten gerçeklik midir? İnsan ruhunun karanlığına dair metafor ve aydınlatılamayan, esir şehir, esir zihinlerdeki labirentin hikayesi” diyor.
Arınmak -katharsis- kendini bulmanın yalın bir yoludur. 22 Ekim – 29 Kasım 2015 tarihleri arasında sizi iç sesinize kulak vermeye “Catharsis” sergimize davettir.